Freitag, 26. Juni 2015

Zamane Annelerin Hastalığı: Zaman Stresi



Annem geldi, hayat standardım değişti. Zamana karşı yarışmamak ne güzel bir duyguymuş!

Yurt dışındaki türk anneleriyle devamlı konuşuyorum. Herbirinin ortak sıkıntısı, mutfak alışverişine, kuaföre heryere çocuklarıyla beraber gitmek zorunda kalmaları. Aslında Türkiye’de olup da çocukları bırakabilecekleri yakınları olmayan çoğu aile için de aynısı geçerli. Hadi bir bakıcı bulundu diyelim; belirli bir sürede ışık hızıyla dışarıdaki işini halledip eve koşuşturma stresi yaşamaları kaçınılmaz.
Belirli bir zamanda, belirli bir yerde olmak zorunda kalmak, senelerce ve ikinci çocukta da devam ettiği için stres halini almaya başlıyor. Büyük çocuğun bale/futbol kursu, küçük çocuğun oyun grubu günleri, doktor terminleri, hatta arkadaşlarla buluşmalar, iş terminleri derken ‘Time Manager’ olup çıkıyoruz. Bu yüzden annelerin ve evde kalan babaların en iyi organizatörler olduklarını düşünüyorum.
Çocuklarını kendi yetiştiren annelerin sıkıntısının, günlük telaşlar değil; güne yığılmış işleri tek başına belirli bir zamanda yapmak olduğunu biliyorum artık. Ya işleri azaltmalı ya yardımcı olmalı ya da daha geniş zaman ayırmalı. Mutluluğun formulü burada, bana sorarsanız.

Ey zaman, dur yaman zaman; sana yetişemiyorum....
...derken annem geldi; an’ı yaşamaya başladım. Eve dönüş otobüsünü kaçırma endişesini sabahdan düşünmeme gerek kalmadı. Dönüş yolunda yüzlerce kez saatime bakmadım; hemen eve uçmak istemedim; etrafı, çevreyi, insanları bir çocuk merakıyla doyasıya seyrettim. Öğle yemeği hazırlama payını, günlük listemden çıkardım. Spontane değişiklikler ve kararları rahatça alabildim. Arkadaşlarıma daha çok zaman ayırdım. Kalp atışlarım düştü; sakinleşti. Uzun zaman birikmiş işlerimi temizleyebildim. Eşimle sadece ikimiz olabilme, dışarı çıkıp birbirimizi dinleyebilme lüksünün tadını çıkardım. İşimi daha sakin yapabildim. To do list’imden her gün birer satır düşürebildim; omuzlarımdan yük kalktı. 24 saatin de yetebileceğini gördüm.

Durduğum halde içimdeki anne koşmuyor artık; o da durup sakince an’ı yaşıyor; özüne dönüyor...
Daha çok kal annem; ruhumun sana ihtiyacı var...


Annesinin kızı, Kızanası

Sonntag, 21. Juni 2015

Babalar günü

Babam benim kahramanim her zaman öyleydi. Annemle takismamiz hep daha fazlaydi ama babam hep daha anlayisli, daha sevecendi. Bunda belki de birbirimizi cok sik görmememizinde payi vardi. Uzun yol söförü oldugu icin yillarca evinden, barkindan ayri cok zor bir meslegi bizler icin tek basina bütün yükü sirtlanarak yapti belki de bu yüzdendir ona olan duygusalligim, kiyamamazligim…  Tabi ki anneme de kiyamiyorum onun fedakarliklarini yadsiyamam ama babam dedim ya baskadir benim icin… Degerlimdir, kiymetlimdir. Beni en iyi anlayan , en fazla destek verenimdir. Birbirimize cok benziyoruz belki de bu yüzdendir beni bu kadar anlamasi ve destek vermesi, yasadigimiz her kirginligin sonunda bakarim ben yelkenleri indirmeden o indiriverir. 

Ben babami tanidim en iyi baba dedim, sonra sevgilim, esim baba oldu ve bir iyi baba ile daha tanistim… Cocuklariyla cocuk olabilen, onlarla gerekirse suyun icine kiyafetleri ile girip sirilsiklam olan, yeri geldiginde onlar icin uykusuz kalan, alt degistirmekten , üstlerini giydirmeye kadar benimle bütün sorumlulugu paylasan bir baba ile tanistim…

Babamdan ne farki mi vardi , eski babalari bilenler bilir, onlar cok oyun oynamazlardi, ya da annenin sorumlulugunu  paylasmazlardi, gerci babamin uzakta gecirmek zorunda oldugu bir hayati olmasaydi eminim o da farkli bir baba olurdu.


Aslinda böyle günlerde yazmayi cok da sevmiyorum, cünkü biliyorum bu günler birilerinin gönlünü acitabiliyor. Babasini erkenden kaybedenlerin ( tipki esim gibi ) yüreklerinde sizi yarattigini biliyorum ve hissediyorum, beni affedin bu seferlik lütfen, bu babalar günü yazmak istedim . Cünkü esimin bunlari duymaya hakki var , iki senedir bunu hakedecek kadar hem evde hem iste cok calisti. Ikiz olmalari yaptigi fedakarliklari arttirdi veya arttirnak zorunda kaldi elbette ki…. Ama en azindan bunu da mi ben yapicam demeden ilk günden itibaren bütün sorumlulugu benimle paylasti. Cigliklarimin arttigini hissettiginde sen bir cik dedi , hala diyor. Ama bu ara minikler inanilmaz anneci olduklari icin yardim edememekten ve ikinci plana atilmis hissetmekten muzdarip ama bu da gecicek ve ben biliyorum minik adamlar Allah ömür verdigi sürece babalarini benim gibi kahramanlari olarak görecekler… Ve dayayacaklar sirtlarini babalarina , bütün korkularindan kaygilarindan ariniverecekler en dingin limanda.


Önce babamin, sonra esimin ve sonrada bütün babalarin, baba adaylarinin, bir sekilde baba olamasa da yüreginde baba yüregi tasiyan bütün erkeklerin babalar günü kutlu olsun…


Babalar bizim gizli görünmeyen kahramanlarimiz,babam sirtimi yaslayacagim en güclü duvar. Onlari yanimizdayken ihmal etmeyelim…Tek bekledikleri kocaman bir sarilmak ve kocaman icten bir öpücük…

Oglan Anasi

Hala babasinin kücük kizi 

Montag, 1. Juni 2015

daginikli, kirlilik, düzensizlik ama mutluluk......



Kafamda bir sürü konu varken yazmak istediğim ,son günlerde yasadiklarim bu yaziyi yazmaya itti diyebilirim.

Evet evimiz yaklasik iki senedir mum gibi degil, esyalarimizin eskimesinin yaninda bende artik eskisi gibi temizlikle vakit geciremedigimden ve aslinda zamanimi bunun icin harcamak yerine oğlanlarla sokakta oyun oynamak daha eğlenceli geldiğinden vetoya uğruyorum cogu zaman. Su anda babaanne bizimle birlikte ve her fırsatta ehh siz rahat ediyorsunuz bu kirin icinde diyor..Hayir rahat ettiğimden degil ama rahat etmeyi öğrenmeye calistigimdan dolayi birak daginik kalsin diyorum… Ben cocuklarin kendi kendilerine yemek yemelerinin zevkli oldugunu düsündügümden dolayi ilk baslarda babamizla da bu konuda tartismis olsak da o da alisti , daginik yenen yemeklere etrafin pirinc taneleri ile dolu olmasina veya mutfak sandalyelerinin üstündeki minderlerin cacik olmasina… Evet kirliyiz belki, hatta cok da daginigiz ama ben su anda bu daginikligi seviyorum…Zorla kasikla onlara yemek yedirmektense  zevkle döke saca yemek yemenin tadina varmalarini istiyorum…Bu yüzden rahat oldugum dogrudur…

Eskiyen koltuklarin yerine yeni koltuk almama sebebini de anladım ki bu daginiklikta nasil bir düzen kuracagima karar veremememdenmis megerse…Ben oyuncaklari toplarken diger odanin dagilmasindan veya salonda masalarinin etrafina sactiklari oyuncaklarin ustune digerlerini yigmalarindan anladigim su ki eger buna hayir dersem evdeki özgürlükleri kisitlanacak ki bu benim en son istedigim sey…Nasil ki benim kitaplarim evin her yerinde durabiliyorsa, onlarinda oyuncaklari durabilmeli,burasi onlarinda evi degil  mi ???
Yemek yerlerken ilk zamanlarda mutfağı ve onları baştan aşağı yıkamam gerekirken şimdi sadece bir süpürge yetiyor daginikligi almaya ,sandalye minderlerimizi saymazsak tabi :) 

Hele ki birde kumla oynama günleri var ki ,ondan sonra evin her yerinden kum banyosu yapmak mümkün olabiliyor...Kimilerine göre çok rahatım, kimilerine göre kuralsız belki ama aldığım sonuçlara baktığımda böyle olmak bana ve çocuklara iyi geliyor.Önemli olan da o değil mi ???

Daginiklikta elbet son bulacak ben odanizdan çıkın diye yalvarirken bulucam kendimi...Şimdi tadını çıkarma zamanı değil mi ?? Tüm daginikliga ,kargaşaya ve hatta birçoğuna göre pisliğe rağmen...ha çok şükür şimdiye kadar bu pislikten de boceklenmedik ,bitlenmedik demek ki hala yeterince pis değiliz :) 


Önemli olan minik adamların mutluluğu...eşyalar yenilenir,kirlenenler temizlenir ama bir cocugun üstü kirlendigindeki korku dolu bakislarindansa ,gülerek birlikte temizlenmenin tadina varmak daha güzel geliyor bana...En sevdiğim reklamda dediği gibi Kirlenmek güzeldir...


Pasaklı oğlan anasi

Dienstag, 26. Mai 2015

Topuklu Ayakkabılarla Gece Turu

Senelik gece gezmemize bu sene ancak mayıs sonu başlayabildik.

Karı-koca olarak sadece beraber, akşam bir yerlere gitmek bizim için ne yazık ki lüks. Sorun para değil, bakıcı. Çocukları bırakabileceğimiz güvenilir ve tanıdık birisine ihtiyacımız var. İşte böyle durumlarda Türkiye’dekilere özeniyorum. Ellerindeki cevherin farkında olduklarını umuyorum.

Çocuklar büyüdü ama evde yalnız kalacak kadar büyümediler, bize göre. Büyük kızımıza 2.anne rolünü vermeyi uygun bulmuyoruz. Eh biraz itiraf edelim, onları akşam yalnız bırakmak da istemiyoruz. Eşimle biraz daha büyümemiz lazım anlaşılan.

Akşam zamanı olan, eve yakın oturan, bebekli olmayan, rahatsız etmekten çekinmeyeceğimiz, çocuklarımızın da sevdiği, tanıdık ve güvenilir kaç kişi bulabiliyorsanız çevrenizde, bizim listemizde de o kadar kişi var. Ama sonunda biri onayladı.

Sevgilimle çıkar gibi eşimden haftalar öncesi randevu aldığım akşam bakıcıya da uyunca beni bir heyecan aldı. Elele, sadece ben ve eşim, şık bir yere gidip öylesine havadan-sudan konuşup birbirimizin yüzüne uzun süre bakarak birbirimize zaman ayıracağız. Bu, bana, gerçek olamayacak kadar güzel bir rüya gibi geliyordu, çocuklarla ilk 5 sene.

Akşam çıkacağımız gün bakıcıya yemek-uyku-zaman direktiflerini verip hazırlanma zamanı geldiğinde, bir süre elbise dolabının önünde durduğumu farkettim: ‘İyi de, ben şimdi ne giyeceğim?’ Spor?(hep giyiyorum, özel birşey olsun), şık?(düğüne gider gibi, olmaz), spor-şık? Topuklu ayakkabı?(mutlaka).

Benim bir yerlerde topuklu ayakkabılarımın da olduğunu hatırlamam için, küçük kızımın artık puset kullanmamasının üzerinden epey bir süre geçmesi gerekmişti. ‘Çocuk arabası iteklemiyorum dağ-bayır, biraz daha şık ayakkabılar giyebilirim!’

‘Bu bej, sivri burunlu, hafif topuklu ayakkabıları mutlaka giymek istiyorum.’ O zaman ayakkabıya göre kıyafet seçilecek. Aynadaki son görüntümden memnun, dışarı çıktım. Hor kullanılmamış, senelerce rahatlığına dikkat edilmiş, hala bebek cildine sahip ayaklarım; topuklu ayakkabının kaba derisine kolay alışamadı. Daha istasyona gelmeden derisi yüzülmüş ve ağrıyan parmaklara sahiptim. Olsun, eşimle randevum var benim, çekilin yoldan! Üstüne üstlük 2 normal doğum yaptım, bu ağrı mı durduracak beni, hah!

Derdini, o dertten muzdarip birisine anlatacaksın. Eşim daha ayakkabılarımı görür görmez:
’Bunlar yeni değil mi? Emin misin tüm akşam yeni ayakkabılarla yürümeye? Ben yeni ayakkabıyla şu köprüye kadar yürümüştüm, hemen yara olmuştu hatırlıyor musun?’
‘Çok yürümeyeceğiz canım, gideceğimiz yerler birbirine çok yakın.’ dediysem de; bir erkek olarak bunu nasıl düşünebildiğine hayret etmedim değil. ‘Bütün gün topukluların üzerinde dünyaya bakan kadınlar nasıl yapıyor acaba? Ayağım hakikaten feci ağrıyor.’

Daha kaç saat şık, bakımlı ve deri yüzücü deri-topuklu ayakkabılarımla, yaşayan şehirde dolaştım bilemiyorum.

Zaman durmuştu çünkü...

Eşimle elele tutuşup güzel gözlerine, kısacık saçlarına, beni pür dikkat dinleyen tarzına çaktırmadan baktım.
Çocuk sahibi olalı, kendi çocukluğuma, içimdeki çocuğa döndüğüm gibi; eşimin içindeki çocuğa da dikkat ediyorum. Onu canlı tutmak istiyorum, küstürmek istemiyorum. Yanımda olduğu için mutluyum. Benim olduğu için minnettarım. Öylesine, aklıma gelen herşeyi süzmeden aktarabildiğim için, onun yanında bir kuş kadar özgürüm.

Birbirimize kesinlikle daha çok zaman ayırmalıyız. Anne-baba olmanın yanında eş olduğumuzu unutmadan.


Kız babasının eşi

Sonntag, 10. Mai 2015

Annelerin Yaşları Yoktur!




Bana, annemin yaşı sorulduğu zaman ‘51’li’ diyorum, diyordum hep. Uzun zamandır yaşını hesaplamıyordum. Ta ki düne kadar...
64 yaşındaymış annem. Koskoca bir 64! Bana göre ise hala 50’lerde. Ondandır belki de rahatsızlıklarını, sağlık problemlerini ona yakıştıramamam. Kendimi ona, ‘bu alerjilerin nereden çıktı annem, kendine bak biraz’ derken buluyorum. Senelerdir gördüğüm ve salonumuzda devamlı duran ve duracağını bildiğim eski güzel bir biblo gibi annemin, ne dış görünüşünün ne de içinin değiştiğine inanamıyorum. Biliyorum ki çocuklarım da benim için aynısını hissediyorlar. Halbuki ben bile 10 sene önceki ben değilim.
Çocuklarım küçükken sayı kavramları daha gelişmemişken meraklı gözlerle yaşımı sorarlardı.
-Anne sen kaç yaşındasın?
-40 canım.
-Stajyer öğretmen de 40.
- J 20 olmasın?
-O da olabilir.
- J Arada çok fark var. Ben onun 2 katı yaştayım, o benden epey küçük.
-Bence fark yok ama. Aynı görünüyorsunuz. Ama öğretmenim (kendi öğretmeni) dedem gibi, yüzü böyle değişik (buruşuk).

Anneler ölümsüzdürler, annelerin onun için yaşları yoktur!

Çocuk olduğunu bilen kız anası

Donnerstag, 7. Mai 2015

Emzik bırakma macerası


Emzik bırakma macerası

Her şey aslında bir anlık konuşma sonucu gelişti.Henüz niyetimde yoktu emzik bırakmalarına aslında meğer ben bağımlıymışım emziğe :)

Ağzında emzikle yanımda oturan iki numara kulağıma asılı dururken ,bak bu emzikleri yazın tatile gittiğimizde denize bebek balıklara atıcaz anlaştık mi annecim diyerek üç ay sonrasının anlaşmasını yapmaya çalışırken ben, yağmurun şakır şakır yağdığı o gün ,kalktı paltosunu aldı ,gidelim dedi,kendi dilinde....Pek ümitli degildiysem de bu fırsatı kaçırmak istemedim.çünkü bir numara emzik aldığında elini,iki numarada kulağımı tuttuğu için bu durum gece gündüz benim veya kim bakıyorsa onun açısından kabus halini çoktan almıştı . Giyindik nehir kenarına gittik maaile...Bakın bu emzikler atılırsa balıklar alıcak ve bebek balıklar geri vermeyecekler size ,emin misiniz diye yaptıklarından emin olmalarına calısırken atmanın hevesine kapilmıs iki minik adam emzikleri teker teker atıverdiler nehire...Hadi madem emzikler gitti şimdi arkasından el sallayalım vedalasalım...Hepsinin gittiğine emin olana kadar arkasından bakıp el salladık ki eve geldiğimizde iki numara emzik diye ve tutturmaya başladı...Beklenen bir durumdu tabi bu ama katlanması kolay miydi ? Orası sorgulanır ...Bir numara o kadar zorlanmadı her sorduklarında ne yaptık ,hoop attık bebek balıklar istedi, eee el de salladık, bitti gitti değil mi ? Nasıl alalım onu geri şimdi diyerek geçti sandık ama iki numara gece 00:00 hala uyumamıştı emzik yokluğundan dolayı...Neyse sızdı bir an ohh atlattık dedik ama tabi çok erken bir karardı onun gibi kararlı bir çocuğun bu kadar kolay vazgecebilecegini düşünmemiz.Saat gece 02:00 uyandı ve meme diye başladı ağlamaya ...Vermezsek olay acıya donusecekti onun açısından ya da ben öyle hissetmiştim.Hemen evdeki acil durum için saklanan emzigini kestim ve AaA bebek balıklar bunu böyle yollamışlar deyip verdik.bir iki emri ve uyudu.Ondan sonraki birkaç gün kurtarıcı olarak çok acil olunca verdik kesik emziği. Üçüncü günün sonunda farkettik ki kesik emziğin yüzüne bakılmıyor.Ama sürekli soruluyor meme diye ..
Her seferinde yapılan işlemi baştan sona birlikte anlatıyoruz el sallıyoruz ve bir haftanın sonunda ben artık unutuldu diye düşünürken nehrin yanından geçerken emzikleri attıkları yerde resmen emziklerini arıyor olmalarını görmek hem ne kadar zor bir alışkanlıktan vazgeçtiklerini hem de ne kadar zorlandıklarını iyice kanıtlamış oldu bana...Neyse ki korktuğumuz kadar zorlu bir bırakma olmadı ama ikinci hafta hala nasıl vedalastıklarını anlatıyorlar cok şükür ki artık gülerek...Sonunda başardık diyebilirim sanırım ...
Ve çok şükür ki artık el ve kulak tutmalar tam bitmemiş olsa da eskisi kadar değil...Yeni hedef onları da bıraktırmak ama kulağımı ve elimi nehire atamıyacagimiza göre nasıl bir çözüm bulmalı bunu dusunmedeyim şu aralar...


Emzikten kurtulan

Oglan anasi

Dienstag, 5. Mai 2015

Bir annenin yalnız tatil macerasi

Elbetteki yalnız gitmedim tatile,öyle bir tarzım yok her ne kadar yalnızlığımi ve yalnız alanimi sevsem de yanımda arkadaşlarım veya sevdiklerimle tatil yapmak bana her zaman yalnız bir tatilden daha eğlenceli gelmiştir ki bu Lizbon tatili de aynen öyle oldu. En son sadece kendimi düşüneceğim bir tatili ne zaman yaptığımı sorduğumda kendime bayagi bir yıllar önceymis. Üniversite yillarindaymis benim en son sadece kendimi düşünerek yaptığım tatil.
Yola çıkarken kendimi sorguladim çok ,dogru mu yapıyordum iki minik adamı bırakıp gitmek iyi bir fikirmiydi ama en büyük destekcim olan eşime güvendim.Düzenin ben varkenkinden farklı olmayacağını çok daha aylar önce hemde çocukların ikiside hastayken ben hastanedeyken bana kanıtlamıştı ,sınavı çoktan vermişti bensizde islerin yolunda gidecegini kanıtlamıştı.Ama yine de son gün anneme anne gitmesemeydim derken yakaladım kendimi,o da bana yabancıya mi bırakıyorsun çocukları ,babalarıyla birlikteler git tadını çıkar deyince içim az da olsa rahatladı ve ilk kez sadece kendim için bir valiz hazırlayıp,düştüm arkadaşlarımla yollara.
Amacımız bir arkadaşımizin bekarlığa vedasini kutlamakti ve üç iki çocuk annesi,bir gelin adayı ve bir de bekar isvicreli bir arkadaşımızla 5 kadin güzel bir tatile yelken açtık.
Lizbon çok güzel bir şehir,kaldığımız üç gün boyunca tarihi turda yaptık bos bos tur otobüsünde yolculukta.Fiyatları Avrupadaki hemen hemen bütün şehirlerden daha uygun ,yemek,taksi ,kıyafet aklınıza ne gelirse hepsi çok uygun.Biz de 5 kafadar hem alışveriş,hem yemek herşeyin güzelce elimizden geldiğince tadını çıkardık.

Çocukları çok özledim evet hatta son gün burnumun direği sızladi özlemden,ama gerçekten de insanın yalnız kalmaya,sadece kendini düşünmeye,ne yiyeceğini ,ne giyeceğini düşünmeye ,dikkatini sadece kendine vermeye çok ama çok ihtiyacı oluyormuş.Biraz bize verilmiş ya da kendimizin seçtiği rollerden sıyrılıp ,kendimize bakmaya ihtiyacımız varmış.Bu bencillikse evet bu bencillige ihtiyaç var ,bu çocuklarını sevmemek ya da onları önemsememek de değilmiş. Çünkü yaşamın içinde üzerimize aldığımız eş,anne ,is kadını rollerinde ne yemek istediğimizi,ne içmek istediğimizi ya da en basitinden ne giymek istediğimizi hiç düşünmeden otomatik karar veriyormusuz çoğu zaman zamansizliktan.Ayrıca bütün bir gece herhangi bir bağırma ağlama olmadan gerçekten deliksiz uyuyabilmis olmak ,aslinda hiç düsünmeden yaşarken hiç üstünde durmadan nelerin hayatımızda değiştiğini bir kere daha göstermiş oldu bana.Bütün bu rollerden sıyrılıp içimizdeki kız çocuğuna ulaştığımızda huzuru yakaliyormusuz.
Döndüğümde birçok yükten siyrilmistim evet yine aynı kosturmaca icinde belkide bir haftada eski hali alacak manzara ama olsun bu deneyim yaşanmaya değerdi.Hiçbirşey yapamiyorsanizda kendinize bir kahve söyleyin ve güzel bir müzik açıp gencliginizi düşünün.Sadece yalnız olduğunuz zamanları o günlere gitmek bile size iyi gelecek eminim.

Gezenti

Oğlan anasi

Donnerstag, 23. April 2015



23 Nisan Çocuk Bayramı Kutlu Olsun

Gözlerinin içi güler çocukların, içindeki çocuğu yeşertmeyi bilenlerin de. Tertemiz bir dünya vardır içeride. Bakınca kaybolursunuz. O dünyayı kimsenin bozmasına izin vermek istemezsiniz.

Çocuklara, çocuklarımıza dünyayı versek az gelir, o kadar severiz. Çocuk sevgisini ise bir anne olarak anlatamayız, hiçbir sevgiye benzemez çünkü, ne anne sevgisine ne baba, ne de eş sevgisine.

Bunları düşününce çocuğu olmayan birinin, çocuklar için özel bir gün ilan etmesi sizce de harika birşey değil mi? Baba olmadan, olamadan her çocuğa değer vermesi?

Çocuklardan öğrenecek çok şey var. Dünyayı çocuk gözüyle görmek dileğiyle....

Kız anası


Sonntag, 19. April 2015

Eyvah Misafir Geliyor!

Haftasonu çocuklu misafir gelecek telaşı, bundan uzun yıllar önce beni 3 gün öncesinden meşgul eder ve temizlik kampına sokardı. Şimdi ne oldu da rahatladım, speedy Gonzales gibi fırıl fırıl dönmüyorum ortalıkta bilemiyorum.

Evim her daim temiz değildir, tutamadım, olmadı. Bana yakışmıyor. Sabah kalktıktan sonra günü, temizlikle açmak yerine çalışmayı veya okumayı tercih ederim. Haftalık temizlik ile misafir ağırlama temizliği bana göre farklı olsa da eşim sayesinde, evi misafire gerektiği kadar hazırlamayı da öğrendiğimden bu yana daha da rahatım. 

Tozu görmeden toz almayan biri olarak eşimin beni eğitmesine açıkmışım aslında. Yine de misafir öncesi türkleşip evde değil de müzede yaşıyormuşuz  gibi gösterme hastalığına kapılıveriyordum. Eşimin ‘Misafir için derin temizliğe girip hem kendini hem beni strese sokacaksan, misafir çağırmayalım.’ sözüne hak verdiysem de; kültürümüz gereği misafire saygıyı defalarca anlatmaya çalıştım. ‘Küçük çocuklu bir ailede mümkün olamayan birşeyi yapmaya uğraştığım gerçeğini ‘ama bunu herkes yapıyor’ savunmasıyla çürütmeye çalıştım yıllarca. ‘Nerede’ sorusuna ise tek yanıtım vardı ‘Türkiye’de’.

Kaç sene, kaç misafir öncesi aynı konuşma geçti aramızda saymadım. Her seferinde o, kendi listesindeki ilkleri (önemli olan çocuklarımız-hazırlık yüzünden çocuklarımıza zaman ayıramıyoruz-, mutlu olmamız-temizleme oranına göre geriliyoruz-, misafirlerimizle güzel zaman geçirmemiz-temizlikten bitap düşünce enerjimiz kalmıyor-), ben de kendiminkilerini (temiz ev-temizliği tüm gün sürse de-, güzel yemek-hazırlığı tüm gün sürse de-, herkesin bakımlı gözükmesi-hazırlığı birkaç saat sürse de-, misafire verilen önem-demek ki onları ailemden daha çok önemsiyorum-) kendi çapımızda sabırla aktarmaya çalıştık. O beni biraz anladı, bense onu ama sonunda o daha ağır bastı, itiraf edeyim. Savunduğu şeyler, benim de önem verdiğim kriterlerdi: Önemli olan ailemiz! Temizlik 2. planda. Misafirleri mutlu karşılamak, rahat olmak, misafir gittikten sonra üzerimizden kamyon geçmiş hissini yaşamamak için hazırlığı minimuma indirmenin yollarını beraber bulduk: Evin göründüğü kadarını temizlemek! (Tam erkek işi!)

Misafirimizin geleceğini haftalar önce bilmeme rağmen, evi temizlemeye o günün sabahı başladım ama ev 3 sene önceki aynı ev. 3 günlük işi sabaha sığdıramama mantığını ise geç kurmuş bulundum. ‘Salonu şu kadar zamanda temizliyorsam, diğer odalar+kek+börek+ masa düzeni+öğle yemeği+ kıyafet+makyaj öğleden sonraya kadar mümkün değil yetişmez’ hesabında kayboluyorum. Eşim sayesinde öğrendiğim taktikleri uyguluyorum kafamda: çalışma odasına girmezler,geç, çocuk odalarını çocuklar toplasın, tozlu değil salon kadar, onu da geç, yatak odası namahrem, oh ondan da kurtuldum, lavabolar çok önemli, küveti temizlesem n’olur temizlemesem n’olur?   
               
Yine de minimum iş, saatlerimizi aldı. Salona alıcı gözüyle tekrar bakınca, evin, temizlenecek ne kadar çok gizli köşesi varmış: Krem kutusunun tozlu yüzü, penceredeki parmak izleri, gri sandığım tablo çerçevesi, koltuk ve sehpa bacakları... Firma körlüğü denen hastalığa yakalandığımızı o zaman anladım: Gözümüzün önündeki şeyleri, 2 günden sonra görmemeye başlıyoruz.

Pratiklik, hastalık yapıp şöyle bir şey de düşündürür: Her çocuklu eve ekstra bir acil depo odası!  Dağınıklığı misafirin kalma süresince tıkabileceğiniz ve gittiklerinde yine salonun bilumum yerlerine koyabileceğiniz: Onu da denedik, denemedik değil. Çocuklar bebek yaşlarındaydı ve yine bizim yeterince zamanımız yoktu. Salonda masanın üzerinde duran tüm kağıtları, cevap verilecek evrakları, kişisel yazışmalarımızı ve tabii ‘to do list’ imizi bir karton kutuya koyup çalışma odasına götürdükten kısa bir süre sonra, uzun bir hafıza kaybına uğramıştık. Aylar sonra kutuyu ve yaptığımız süper aksiyonu hatırlayıp, içinde ödeme tarihi geçmiş olabilecek bir makbuzun varlığı şüphesiyle can havliyle deşmiştik. Çocuklu normal bir aile olmak zor zanaat, vesselam!

Bir başka çözüm: Çocuklar büyüyene kadar misafir kabul etmemek, misafirliğe gitmek. Bunu da denedik. Vicdan azabından kahrolana kadar. E artık biz de onları kabul etsek, ama 3 gün boyunca evi hazırlamak lazım, tam hazırladıktan sonra yine dağılır, çocuklar 3 gün ilgisizliği kaldırabilirler mi acaba, zamanı durdurmanın bir yolu olmalı çıkmazlarına batıp çıkarak.

Mesela uygulamak istediğim ama ev halkının tepkisinden ve kızlarım tarafından kötü değerlendirilmekten çekindiğim bir fikrim daha var: Evi beraber toplayıp temizledikten sonra, misafir gelene kadar eve girmemek! Neden olmasın? Yine de neden derseniz?:
Müzeye çevirdiğin evde yaşamaya devam eden 4 kişi olduğu için, evin hazır olduğu zaman ile misafir gelene kadar geçen sürede aynı yerler kaç defa toplanır yine??? : lavaboda havlunun düştüğünü; sehpanın üzerine toka, resim, gazetenin ışık hızıyla nereden nasıl geldiğini; mutfak tezgahının üstünü 5.kez toplamayı; odalarını dağıtmamak için çocukların, oyuncaklarını araya serpip oynamalarını sayabilirim hemen. Kontrol sırasında evin fotoğrafını çekip aile bireylerine dağıtmak istememin de bir sebebi var veya misafiri garaj önünde beklemek: ‘Aa hoşgeldiniz. Biz de bize gidiyorduk.’

Eşim kadar pişkin olup ‘bizim için geliyorlar, evi görmeye değil’ diyemesem de; değişimim sayesinde hem misafirlerin hem de misafirlere hazırlık yapmanın tadını şimdi daha iyi çıkarıyorum.

Mutlu sonu yazmama gerek yok sanırım: Tabii ki yine hep beraber çok güzel bir gün geçirdik!


Kız anası

Freitag, 17. April 2015

Bir annenin doktor bekleme odası imtihanı



Bir annenin doktor bekleme odası imtihanı

Şu kulak iltihabi ne merem birşeymis,dur durak bilmiyor bırakmadı bu kış yakamızı ...Önce iki numara iki kere geçirdi neyse oh en azından bulaşmadi bir numaraya dedim ki demez olmak en hayırlısı olurmuş.Üç  gündür yüksek ates ile bugün doktorda soluğu aldık.Her doktora gidisimizde saatler sürer bekleme odası maceramız...İki numarayı evde babaanne ile bırakıp,bir numarayi alıp doktorun yolunu tuttuk. O da ne ki bir numara tutturdu yaya diye iki numaranın onun dilindeki ismi yaya...Aklı evde kalan iki numarada kaldı.

Neyse bekleme odasında aldık soluğu ,her zamanki gibi oyuncaklara daldı ufaklık,sanki hasta benmisim gibi...Bütün oyuncakları yanıma taşıdı durdu .Sonra buldu bir puzzle getirdi elime bir tutusturdu ki kendimi ay doktor biraz geç gelse de bitirsem sunu derken buldum.Doktor erken gelse bitirelim öyle geliriz diyebilirdik. Neyse ki yine çok bekledik ve ben puzzle bitirebildim...İnanılmaz mutlu oldum yapabildim ve sonunu gördüm diye..Gerçi birkaç parçası eksikti ama olsun...Zaten ufakligin yapabilmesi mümkün değildi tek başına ,ben bile zorlandım bayağı yaparken.Demek ki anneler bekleme odasında sıkılmasın diye koymuşlar o puzzle ...

Her doktor bekleme odasına zorlu bir puzzle beklerken sıkılan annelere ve çocuklara ( ki heyecanla bekledi sonucu ) güzel bir oyalanma aracı olabilir demek ki...

Oğlan anası

Mittwoch, 15. April 2015

Bana bu ara tatil gerek !!!

Bu çocukların hiç mi pili tükenmez anacım.. Sabahin köründe ben uyanıyorum hadi ise gideceğim diye,onlara ne oluyor o saatte kalkıyorlar acaba ? Şimdi okula başladıklarında eminim yataktan kaziyacagiz...Sabah bu kadar erken kallkan henüz 2 yaşındaki miniklerin yorulup öğlen en azından 1_1.5 saat uyuması beklenir değil mi? Yok uyku bizim dogdugumuzdan beri en önemli sorunumuz oldu....Hergün aynı saatte yatırmalar, yatmadan önce herşeyi aynı sıralamada yapmalar,bir uyku rutini oluşturacağız diye günlerce evden cikmamalar, Charanosacral terapiler, uyku eğitimleri denenmeyen neredeyse hiçbirşey kalmadı ama yok uykuya gecisimiz hep zor...Özellikle iki numaranın ben uyurken hayat kaçıyor korkusuyla uyumaya direnmesi son zamanlarda ki en büyük sorunumuz.Emzigi bırakmış olmamız tuzu biberi oldu ki bu başka bir yazı konusu kesinlikle..Bir numara uyumak isterken iki numara ona izin vermeyince birbirlerine kizmalar,hala konusamasalar da el kol hareketiyle bunu anlatmaları , ya da zafer bir numaranın olup iki numaraninda kizmaktan vazgeçip ,gecenin köründe konser vermeye karar vermeleri...
Hadi uyumadilar gündüz ya da az uyudular anladım da,öğleden sonra çeşitli aktivitelerle,havanın durumuna bağlı olarak scooterla gezmeler, parkta milyon kere kaydiraktan in ciklar, sonra kumda savaşmanın ardından, eve babayla birlikte işten gelir gibi gelip, banyo yemek faslından sonra neden sızan ben oluyorum acaba? Var mi bilgisi olan ?
Elbet birgun gelecek kendileri uyuyacaklar,elbet gün gelecek beni yanlarında yatırmak bile istemeyecekler tadını çıkarmaya çalışıyorum elbetteki bu zamanların ama akşam iki satır eşimle konuşmaya, ya da boş boş dizi izlemeye ya da sadece birşeyler okumaya ihtiyacım var.Cok şey mi istedim ki acaba ???

Oğlan anasi
Türkce ingilizceden daha zor, anne!

Kücük kizim sarkici olmak istiyor. Tahmin etmeliydik bakislari geziyor esim ve benim aramda. Cünkü bebekliginden bu yana müzik tutkunu. Emekleme zamaninda daha, halinin üzerinde otururken kilise canlarina kalca kivirmayla eslik etmemis miydi?

Sarkiciliga bir itirazim yok, ta ki bu haftaya kadar. Artik sanatci ruhuyla analiz etmeye baslayan kizim, babasina beni ve dilimi cekistiriyor.

Aksam yemegi sonrasi, cocuklari yataga gönderme telasi henüz daha baslamamis, herkes koltukta kendine yer bulmus ve ruhunu dinlendiren bir ugrasi bulmusken pek zamani degildi diye düsündüm. Ama yapacak birsey yok. Söyle ki:

Kizim: "Pappi, ben sadece ingilizce ve almanca sarki söylemek istiyorum."
(Benim kas kalkti bile!!!)
Papi: "Ya dogru, tüm dünyada ünlü sarkilar genelde ingilizce."
(Diger kasima engel olamadim, kitabimin üzerinden onlari seyrediyorum.)
-"Ama almanca da söyleyebilirim, cok güzel cikiyor ses."
-"Himm"
(Bence hic himm degil. Nasil girsem aralarina, ne desem acaba?)
-Anne, biliyor musun türkce ingilizceden daha zor!
(Buradan buyurun.)
Ben: "Himm, türkceyi zor buluyorsun öyle mi?"
K-"Evet, sarkida daha da zor. Yani bak simdi (bagirarak) Come on baby!!! diyebilirsin, türkce Gel buraya!!!, ga gu oluyor.
(Bir sonraki diyalog meragi esime gecti bu arada.)
B: "Benim ana dilim türkce ama biliyorsun, kusura bakma canim (pek pedagojik olmadi ama söylemis bulundum artik) Benden dolayi türkce ögreniyorsun, öyle degil mi?"
K: (Kollarini yana acarak) Yapacak birsey yok, öyle olmus artik.

Soke olmus Kiz anasi

Montag, 13. April 2015

Blog nasıl yapılır bilen var mi ???

Yazmayı seven iki insanın yolları birgün bir yerde kesisir ve "biz bir blog yapalım birlikte" fikri doğar heyecanla...Doğar ve kalır geriye adım atması...Heyecanla alınan hesaplar, ay yapabildik yapamadık derken kendimizi ilk yazımızı yazarken buluveririz...

Aslında yola çıkış nedenimiz  hem miniklerimize güzel bir ani bırakabilmek için yazdıklarımızın bir yerde toplanmasi, hem de bizlerle birlikte aynı şeyleri yaşayan annelerle sirdas olmak, tek yürek olmak ve destek olmak birbirimize bu zorlu ama paha bicilemez annelik serüveninde...

Burada iki kız anası ve iki oğlan anasınin hayatla, çocuklarla, iş hayatıyla süren, zaman zaman mücadelelerine, zaman zaman heyecanlarina, zaman zaman isyanlarina tanık olmaya var misiniz? 

Biz sizlerle bunları paylaşmaktan çok mutluyuz..Bizimle kalın...


Oğlan Anasi
"Blogum oldu bugün benim!"

Jobsharing olur da Blogsharing olmaz mi diye yola ciktik, tüm kurallari yikmaya hazir iki anne olarak. Zamanimiz az, heyecanimiz cok olunca kendimizi sayfa önünde buluverdik.

"Blogum oldu bugün benim, kizlar!" diye heyecandan eline koluna hakim olamayan bir anne görüntüsüyle odaya girdigim zaman nasil görünüyordum bilmiyorum. Ama seneler önce planladigim, can-i gönülden istedigim bir adimi atmanin özgürlügünü cok derin hissettigimi söylemeliyim. "Off sonunda!" ve koca bir gülümseme yüzümde, sanki dünyada blogu olan tek kisi benmisim zaferiyle. 

Blogdasimla beraber anne gazeteciligi yapacagimiz bu güzel serüvende, oglan annesinin ve kiz annesinin köse yazilari tarzinda paylasimlara tanik olacaksiniz. Dünyamizi, kendi görüslerimiz ve deneyimlerimizle penceremizden dile getirmeye calisacagiz. 

Bizimle beraber bu yolculuga ciktiginiz icin simdiden tesekkürler.

Kiz anasi, 13.4.2015