Eyvah Misafir Geliyor!
Haftasonu çocuklu
misafir gelecek telaşı, bundan uzun yıllar önce beni 3 gün öncesinden meşgul
eder ve temizlik kampına sokardı. Şimdi ne oldu da rahatladım, speedy Gonzales
gibi fırıl fırıl dönmüyorum ortalıkta bilemiyorum.
Evim her daim
temiz değildir, tutamadım, olmadı. Bana yakışmıyor. Sabah kalktıktan sonra
günü, temizlikle açmak yerine çalışmayı veya okumayı tercih ederim. Haftalık
temizlik ile misafir ağırlama temizliği bana göre farklı olsa da eşim
sayesinde, evi misafire gerektiği kadar hazırlamayı da öğrendiğimden bu yana
daha da rahatım.
Tozu görmeden toz
almayan biri olarak eşimin beni eğitmesine açıkmışım aslında. Yine de misafir
öncesi türkleşip evde değil de müzede yaşıyormuşuz gibi gösterme hastalığına kapılıveriyordum. Eşimin
‘Misafir için derin temizliğe girip hem kendini hem beni strese sokacaksan,
misafir çağırmayalım.’ sözüne hak verdiysem de; kültürümüz gereği misafire
saygıyı defalarca anlatmaya çalıştım. ‘Küçük çocuklu bir ailede mümkün olamayan
birşeyi yapmaya uğraştığım gerçeğini ‘ama bunu herkes yapıyor’ savunmasıyla
çürütmeye çalıştım yıllarca. ‘Nerede’ sorusuna ise tek yanıtım vardı
‘Türkiye’de’.
Kaç sene, kaç
misafir öncesi aynı konuşma geçti aramızda saymadım. Her seferinde o, kendi
listesindeki ilkleri (önemli olan çocuklarımız-hazırlık yüzünden çocuklarımıza
zaman ayıramıyoruz-, mutlu olmamız-temizleme oranına göre geriliyoruz-,
misafirlerimizle güzel zaman geçirmemiz-temizlikten bitap düşünce enerjimiz
kalmıyor-), ben de kendiminkilerini (temiz ev-temizliği tüm gün sürse de-,
güzel yemek-hazırlığı tüm gün sürse de-, herkesin bakımlı gözükmesi-hazırlığı
birkaç saat sürse de-, misafire verilen önem-demek ki onları ailemden daha çok
önemsiyorum-) kendi çapımızda sabırla aktarmaya çalıştık. O beni biraz anladı,
bense onu ama sonunda o daha ağır bastı, itiraf edeyim. Savunduğu şeyler, benim
de önem verdiğim kriterlerdi: Önemli olan ailemiz! Temizlik 2. planda. Misafirleri
mutlu karşılamak, rahat olmak, misafir gittikten sonra üzerimizden kamyon
geçmiş hissini yaşamamak için hazırlığı minimuma indirmenin yollarını beraber
bulduk: Evin göründüğü kadarını temizlemek! (Tam erkek işi!)
Misafirimizin
geleceğini haftalar önce bilmeme rağmen, evi temizlemeye o günün sabahı
başladım ama ev 3 sene önceki aynı ev. 3 günlük işi sabaha sığdıramama
mantığını ise geç kurmuş bulundum. ‘Salonu şu kadar zamanda temizliyorsam,
diğer odalar+kek+börek+ masa düzeni+öğle yemeği+ kıyafet+makyaj öğleden sonraya
kadar mümkün değil yetişmez’ hesabında kayboluyorum. Eşim sayesinde öğrendiğim
taktikleri uyguluyorum kafamda: çalışma odasına girmezler,geç, çocuk odalarını
çocuklar toplasın, tozlu değil salon kadar, onu da geç, yatak odası namahrem,
oh ondan da kurtuldum, lavabolar çok önemli, küveti temizlesem n’olur
temizlemesem n’olur?
Yine de minimum iş,
saatlerimizi aldı. Salona alıcı gözüyle tekrar bakınca, evin, temizlenecek ne
kadar çok gizli köşesi varmış: Krem kutusunun tozlu yüzü, penceredeki parmak
izleri, gri sandığım tablo çerçevesi, koltuk ve sehpa bacakları... Firma körlüğü
denen hastalığa yakalandığımızı o zaman anladım: Gözümüzün önündeki şeyleri, 2
günden sonra görmemeye başlıyoruz.
Pratiklik,
hastalık yapıp şöyle bir şey de düşündürür: Her çocuklu eve ekstra bir acil
depo odası! Dağınıklığı misafirin
kalma süresince tıkabileceğiniz ve gittiklerinde yine salonun bilumum yerlerine
koyabileceğiniz: Onu da denedik, denemedik değil. Çocuklar bebek yaşlarındaydı
ve yine bizim yeterince zamanımız yoktu. Salonda masanın üzerinde duran tüm
kağıtları, cevap verilecek evrakları, kişisel yazışmalarımızı ve tabii ‘to do
list’ imizi bir karton kutuya koyup çalışma odasına götürdükten kısa bir süre
sonra, uzun bir hafıza kaybına uğramıştık. Aylar sonra kutuyu ve yaptığımız
süper aksiyonu hatırlayıp, içinde ödeme tarihi geçmiş olabilecek bir makbuzun
varlığı şüphesiyle can havliyle deşmiştik. Çocuklu normal bir aile olmak zor
zanaat, vesselam!
Bir başka çözüm:
Çocuklar büyüyene kadar misafir kabul etmemek, misafirliğe gitmek. Bunu
da denedik. Vicdan azabından kahrolana kadar. E artık biz de onları kabul
etsek, ama 3 gün boyunca evi hazırlamak lazım, tam hazırladıktan sonra yine
dağılır, çocuklar 3 gün ilgisizliği kaldırabilirler mi acaba, zamanı
durdurmanın bir yolu olmalı çıkmazlarına batıp çıkarak.
Mesela uygulamak
istediğim ama ev halkının tepkisinden ve kızlarım tarafından kötü
değerlendirilmekten çekindiğim bir fikrim daha var: Evi beraber toplayıp
temizledikten sonra, misafir gelene kadar eve girmemek! Neden olmasın?
Yine de neden derseniz?:
Müzeye çevirdiğin
evde yaşamaya devam eden 4 kişi olduğu için, evin hazır olduğu zaman ile
misafir gelene kadar geçen sürede aynı yerler kaç defa toplanır yine??? :
lavaboda havlunun düştüğünü; sehpanın üzerine toka, resim, gazetenin ışık
hızıyla nereden nasıl geldiğini; mutfak tezgahının üstünü 5.kez toplamayı;
odalarını dağıtmamak için çocukların, oyuncaklarını araya serpip oynamalarını
sayabilirim hemen. Kontrol sırasında evin fotoğrafını çekip aile bireylerine
dağıtmak istememin de bir sebebi var veya misafiri garaj önünde beklemek: ‘Aa
hoşgeldiniz. Biz de bize gidiyorduk.’
Eşim kadar pişkin
olup ‘bizim için geliyorlar, evi görmeye değil’ diyemesem de; değişimim
sayesinde hem misafirlerin hem de misafirlere hazırlık yapmanın tadını şimdi
daha iyi çıkarıyorum.
Mutlu sonu
yazmama gerek yok sanırım: Tabii ki yine hep beraber çok güzel bir gün geçirdik!
Kız anası
Keine Kommentare:
Kommentar veröffentlichen