Freitag, 26. Juni 2015

Zamane Annelerin Hastalığı: Zaman Stresi



Annem geldi, hayat standardım değişti. Zamana karşı yarışmamak ne güzel bir duyguymuş!

Yurt dışındaki türk anneleriyle devamlı konuşuyorum. Herbirinin ortak sıkıntısı, mutfak alışverişine, kuaföre heryere çocuklarıyla beraber gitmek zorunda kalmaları. Aslında Türkiye’de olup da çocukları bırakabilecekleri yakınları olmayan çoğu aile için de aynısı geçerli. Hadi bir bakıcı bulundu diyelim; belirli bir sürede ışık hızıyla dışarıdaki işini halledip eve koşuşturma stresi yaşamaları kaçınılmaz.
Belirli bir zamanda, belirli bir yerde olmak zorunda kalmak, senelerce ve ikinci çocukta da devam ettiği için stres halini almaya başlıyor. Büyük çocuğun bale/futbol kursu, küçük çocuğun oyun grubu günleri, doktor terminleri, hatta arkadaşlarla buluşmalar, iş terminleri derken ‘Time Manager’ olup çıkıyoruz. Bu yüzden annelerin ve evde kalan babaların en iyi organizatörler olduklarını düşünüyorum.
Çocuklarını kendi yetiştiren annelerin sıkıntısının, günlük telaşlar değil; güne yığılmış işleri tek başına belirli bir zamanda yapmak olduğunu biliyorum artık. Ya işleri azaltmalı ya yardımcı olmalı ya da daha geniş zaman ayırmalı. Mutluluğun formulü burada, bana sorarsanız.

Ey zaman, dur yaman zaman; sana yetişemiyorum....
...derken annem geldi; an’ı yaşamaya başladım. Eve dönüş otobüsünü kaçırma endişesini sabahdan düşünmeme gerek kalmadı. Dönüş yolunda yüzlerce kez saatime bakmadım; hemen eve uçmak istemedim; etrafı, çevreyi, insanları bir çocuk merakıyla doyasıya seyrettim. Öğle yemeği hazırlama payını, günlük listemden çıkardım. Spontane değişiklikler ve kararları rahatça alabildim. Arkadaşlarıma daha çok zaman ayırdım. Kalp atışlarım düştü; sakinleşti. Uzun zaman birikmiş işlerimi temizleyebildim. Eşimle sadece ikimiz olabilme, dışarı çıkıp birbirimizi dinleyebilme lüksünün tadını çıkardım. İşimi daha sakin yapabildim. To do list’imden her gün birer satır düşürebildim; omuzlarımdan yük kalktı. 24 saatin de yetebileceğini gördüm.

Durduğum halde içimdeki anne koşmuyor artık; o da durup sakince an’ı yaşıyor; özüne dönüyor...
Daha çok kal annem; ruhumun sana ihtiyacı var...


Annesinin kızı, Kızanası

Sonntag, 21. Juni 2015

Babalar günü

Babam benim kahramanim her zaman öyleydi. Annemle takismamiz hep daha fazlaydi ama babam hep daha anlayisli, daha sevecendi. Bunda belki de birbirimizi cok sik görmememizinde payi vardi. Uzun yol söförü oldugu icin yillarca evinden, barkindan ayri cok zor bir meslegi bizler icin tek basina bütün yükü sirtlanarak yapti belki de bu yüzdendir ona olan duygusalligim, kiyamamazligim…  Tabi ki anneme de kiyamiyorum onun fedakarliklarini yadsiyamam ama babam dedim ya baskadir benim icin… Degerlimdir, kiymetlimdir. Beni en iyi anlayan , en fazla destek verenimdir. Birbirimize cok benziyoruz belki de bu yüzdendir beni bu kadar anlamasi ve destek vermesi, yasadigimiz her kirginligin sonunda bakarim ben yelkenleri indirmeden o indiriverir. 

Ben babami tanidim en iyi baba dedim, sonra sevgilim, esim baba oldu ve bir iyi baba ile daha tanistim… Cocuklariyla cocuk olabilen, onlarla gerekirse suyun icine kiyafetleri ile girip sirilsiklam olan, yeri geldiginde onlar icin uykusuz kalan, alt degistirmekten , üstlerini giydirmeye kadar benimle bütün sorumlulugu paylasan bir baba ile tanistim…

Babamdan ne farki mi vardi , eski babalari bilenler bilir, onlar cok oyun oynamazlardi, ya da annenin sorumlulugunu  paylasmazlardi, gerci babamin uzakta gecirmek zorunda oldugu bir hayati olmasaydi eminim o da farkli bir baba olurdu.


Aslinda böyle günlerde yazmayi cok da sevmiyorum, cünkü biliyorum bu günler birilerinin gönlünü acitabiliyor. Babasini erkenden kaybedenlerin ( tipki esim gibi ) yüreklerinde sizi yarattigini biliyorum ve hissediyorum, beni affedin bu seferlik lütfen, bu babalar günü yazmak istedim . Cünkü esimin bunlari duymaya hakki var , iki senedir bunu hakedecek kadar hem evde hem iste cok calisti. Ikiz olmalari yaptigi fedakarliklari arttirdi veya arttirnak zorunda kaldi elbette ki…. Ama en azindan bunu da mi ben yapicam demeden ilk günden itibaren bütün sorumlulugu benimle paylasti. Cigliklarimin arttigini hissettiginde sen bir cik dedi , hala diyor. Ama bu ara minikler inanilmaz anneci olduklari icin yardim edememekten ve ikinci plana atilmis hissetmekten muzdarip ama bu da gecicek ve ben biliyorum minik adamlar Allah ömür verdigi sürece babalarini benim gibi kahramanlari olarak görecekler… Ve dayayacaklar sirtlarini babalarina , bütün korkularindan kaygilarindan ariniverecekler en dingin limanda.


Önce babamin, sonra esimin ve sonrada bütün babalarin, baba adaylarinin, bir sekilde baba olamasa da yüreginde baba yüregi tasiyan bütün erkeklerin babalar günü kutlu olsun…


Babalar bizim gizli görünmeyen kahramanlarimiz,babam sirtimi yaslayacagim en güclü duvar. Onlari yanimizdayken ihmal etmeyelim…Tek bekledikleri kocaman bir sarilmak ve kocaman icten bir öpücük…

Oglan Anasi

Hala babasinin kücük kizi 

Montag, 1. Juni 2015

daginikli, kirlilik, düzensizlik ama mutluluk......



Kafamda bir sürü konu varken yazmak istediğim ,son günlerde yasadiklarim bu yaziyi yazmaya itti diyebilirim.

Evet evimiz yaklasik iki senedir mum gibi degil, esyalarimizin eskimesinin yaninda bende artik eskisi gibi temizlikle vakit geciremedigimden ve aslinda zamanimi bunun icin harcamak yerine oğlanlarla sokakta oyun oynamak daha eğlenceli geldiğinden vetoya uğruyorum cogu zaman. Su anda babaanne bizimle birlikte ve her fırsatta ehh siz rahat ediyorsunuz bu kirin icinde diyor..Hayir rahat ettiğimden degil ama rahat etmeyi öğrenmeye calistigimdan dolayi birak daginik kalsin diyorum… Ben cocuklarin kendi kendilerine yemek yemelerinin zevkli oldugunu düsündügümden dolayi ilk baslarda babamizla da bu konuda tartismis olsak da o da alisti , daginik yenen yemeklere etrafin pirinc taneleri ile dolu olmasina veya mutfak sandalyelerinin üstündeki minderlerin cacik olmasina… Evet kirliyiz belki, hatta cok da daginigiz ama ben su anda bu daginikligi seviyorum…Zorla kasikla onlara yemek yedirmektense  zevkle döke saca yemek yemenin tadina varmalarini istiyorum…Bu yüzden rahat oldugum dogrudur…

Eskiyen koltuklarin yerine yeni koltuk almama sebebini de anladım ki bu daginiklikta nasil bir düzen kuracagima karar veremememdenmis megerse…Ben oyuncaklari toplarken diger odanin dagilmasindan veya salonda masalarinin etrafina sactiklari oyuncaklarin ustune digerlerini yigmalarindan anladigim su ki eger buna hayir dersem evdeki özgürlükleri kisitlanacak ki bu benim en son istedigim sey…Nasil ki benim kitaplarim evin her yerinde durabiliyorsa, onlarinda oyuncaklari durabilmeli,burasi onlarinda evi degil  mi ???
Yemek yerlerken ilk zamanlarda mutfağı ve onları baştan aşağı yıkamam gerekirken şimdi sadece bir süpürge yetiyor daginikligi almaya ,sandalye minderlerimizi saymazsak tabi :) 

Hele ki birde kumla oynama günleri var ki ,ondan sonra evin her yerinden kum banyosu yapmak mümkün olabiliyor...Kimilerine göre çok rahatım, kimilerine göre kuralsız belki ama aldığım sonuçlara baktığımda böyle olmak bana ve çocuklara iyi geliyor.Önemli olan da o değil mi ???

Daginiklikta elbet son bulacak ben odanizdan çıkın diye yalvarirken bulucam kendimi...Şimdi tadını çıkarma zamanı değil mi ?? Tüm daginikliga ,kargaşaya ve hatta birçoğuna göre pisliğe rağmen...ha çok şükür şimdiye kadar bu pislikten de boceklenmedik ,bitlenmedik demek ki hala yeterince pis değiliz :) 


Önemli olan minik adamların mutluluğu...eşyalar yenilenir,kirlenenler temizlenir ama bir cocugun üstü kirlendigindeki korku dolu bakislarindansa ,gülerek birlikte temizlenmenin tadina varmak daha güzel geliyor bana...En sevdiğim reklamda dediği gibi Kirlenmek güzeldir...


Pasaklı oğlan anasi

Dienstag, 26. Mai 2015

Topuklu Ayakkabılarla Gece Turu

Senelik gece gezmemize bu sene ancak mayıs sonu başlayabildik.

Karı-koca olarak sadece beraber, akşam bir yerlere gitmek bizim için ne yazık ki lüks. Sorun para değil, bakıcı. Çocukları bırakabileceğimiz güvenilir ve tanıdık birisine ihtiyacımız var. İşte böyle durumlarda Türkiye’dekilere özeniyorum. Ellerindeki cevherin farkında olduklarını umuyorum.

Çocuklar büyüdü ama evde yalnız kalacak kadar büyümediler, bize göre. Büyük kızımıza 2.anne rolünü vermeyi uygun bulmuyoruz. Eh biraz itiraf edelim, onları akşam yalnız bırakmak da istemiyoruz. Eşimle biraz daha büyümemiz lazım anlaşılan.

Akşam zamanı olan, eve yakın oturan, bebekli olmayan, rahatsız etmekten çekinmeyeceğimiz, çocuklarımızın da sevdiği, tanıdık ve güvenilir kaç kişi bulabiliyorsanız çevrenizde, bizim listemizde de o kadar kişi var. Ama sonunda biri onayladı.

Sevgilimle çıkar gibi eşimden haftalar öncesi randevu aldığım akşam bakıcıya da uyunca beni bir heyecan aldı. Elele, sadece ben ve eşim, şık bir yere gidip öylesine havadan-sudan konuşup birbirimizin yüzüne uzun süre bakarak birbirimize zaman ayıracağız. Bu, bana, gerçek olamayacak kadar güzel bir rüya gibi geliyordu, çocuklarla ilk 5 sene.

Akşam çıkacağımız gün bakıcıya yemek-uyku-zaman direktiflerini verip hazırlanma zamanı geldiğinde, bir süre elbise dolabının önünde durduğumu farkettim: ‘İyi de, ben şimdi ne giyeceğim?’ Spor?(hep giyiyorum, özel birşey olsun), şık?(düğüne gider gibi, olmaz), spor-şık? Topuklu ayakkabı?(mutlaka).

Benim bir yerlerde topuklu ayakkabılarımın da olduğunu hatırlamam için, küçük kızımın artık puset kullanmamasının üzerinden epey bir süre geçmesi gerekmişti. ‘Çocuk arabası iteklemiyorum dağ-bayır, biraz daha şık ayakkabılar giyebilirim!’

‘Bu bej, sivri burunlu, hafif topuklu ayakkabıları mutlaka giymek istiyorum.’ O zaman ayakkabıya göre kıyafet seçilecek. Aynadaki son görüntümden memnun, dışarı çıktım. Hor kullanılmamış, senelerce rahatlığına dikkat edilmiş, hala bebek cildine sahip ayaklarım; topuklu ayakkabının kaba derisine kolay alışamadı. Daha istasyona gelmeden derisi yüzülmüş ve ağrıyan parmaklara sahiptim. Olsun, eşimle randevum var benim, çekilin yoldan! Üstüne üstlük 2 normal doğum yaptım, bu ağrı mı durduracak beni, hah!

Derdini, o dertten muzdarip birisine anlatacaksın. Eşim daha ayakkabılarımı görür görmez:
’Bunlar yeni değil mi? Emin misin tüm akşam yeni ayakkabılarla yürümeye? Ben yeni ayakkabıyla şu köprüye kadar yürümüştüm, hemen yara olmuştu hatırlıyor musun?’
‘Çok yürümeyeceğiz canım, gideceğimiz yerler birbirine çok yakın.’ dediysem de; bir erkek olarak bunu nasıl düşünebildiğine hayret etmedim değil. ‘Bütün gün topukluların üzerinde dünyaya bakan kadınlar nasıl yapıyor acaba? Ayağım hakikaten feci ağrıyor.’

Daha kaç saat şık, bakımlı ve deri yüzücü deri-topuklu ayakkabılarımla, yaşayan şehirde dolaştım bilemiyorum.

Zaman durmuştu çünkü...

Eşimle elele tutuşup güzel gözlerine, kısacık saçlarına, beni pür dikkat dinleyen tarzına çaktırmadan baktım.
Çocuk sahibi olalı, kendi çocukluğuma, içimdeki çocuğa döndüğüm gibi; eşimin içindeki çocuğa da dikkat ediyorum. Onu canlı tutmak istiyorum, küstürmek istemiyorum. Yanımda olduğu için mutluyum. Benim olduğu için minnettarım. Öylesine, aklıma gelen herşeyi süzmeden aktarabildiğim için, onun yanında bir kuş kadar özgürüm.

Birbirimize kesinlikle daha çok zaman ayırmalıyız. Anne-baba olmanın yanında eş olduğumuzu unutmadan.


Kız babasının eşi

Sonntag, 10. Mai 2015

Annelerin Yaşları Yoktur!




Bana, annemin yaşı sorulduğu zaman ‘51’li’ diyorum, diyordum hep. Uzun zamandır yaşını hesaplamıyordum. Ta ki düne kadar...
64 yaşındaymış annem. Koskoca bir 64! Bana göre ise hala 50’lerde. Ondandır belki de rahatsızlıklarını, sağlık problemlerini ona yakıştıramamam. Kendimi ona, ‘bu alerjilerin nereden çıktı annem, kendine bak biraz’ derken buluyorum. Senelerdir gördüğüm ve salonumuzda devamlı duran ve duracağını bildiğim eski güzel bir biblo gibi annemin, ne dış görünüşünün ne de içinin değiştiğine inanamıyorum. Biliyorum ki çocuklarım da benim için aynısını hissediyorlar. Halbuki ben bile 10 sene önceki ben değilim.
Çocuklarım küçükken sayı kavramları daha gelişmemişken meraklı gözlerle yaşımı sorarlardı.
-Anne sen kaç yaşındasın?
-40 canım.
-Stajyer öğretmen de 40.
- J 20 olmasın?
-O da olabilir.
- J Arada çok fark var. Ben onun 2 katı yaştayım, o benden epey küçük.
-Bence fark yok ama. Aynı görünüyorsunuz. Ama öğretmenim (kendi öğretmeni) dedem gibi, yüzü böyle değişik (buruşuk).

Anneler ölümsüzdürler, annelerin onun için yaşları yoktur!

Çocuk olduğunu bilen kız anası

Donnerstag, 7. Mai 2015

Emzik bırakma macerası


Emzik bırakma macerası

Her şey aslında bir anlık konuşma sonucu gelişti.Henüz niyetimde yoktu emzik bırakmalarına aslında meğer ben bağımlıymışım emziğe :)

Ağzında emzikle yanımda oturan iki numara kulağıma asılı dururken ,bak bu emzikleri yazın tatile gittiğimizde denize bebek balıklara atıcaz anlaştık mi annecim diyerek üç ay sonrasının anlaşmasını yapmaya çalışırken ben, yağmurun şakır şakır yağdığı o gün ,kalktı paltosunu aldı ,gidelim dedi,kendi dilinde....Pek ümitli degildiysem de bu fırsatı kaçırmak istemedim.çünkü bir numara emzik aldığında elini,iki numarada kulağımı tuttuğu için bu durum gece gündüz benim veya kim bakıyorsa onun açısından kabus halini çoktan almıştı . Giyindik nehir kenarına gittik maaile...Bakın bu emzikler atılırsa balıklar alıcak ve bebek balıklar geri vermeyecekler size ,emin misiniz diye yaptıklarından emin olmalarına calısırken atmanın hevesine kapilmıs iki minik adam emzikleri teker teker atıverdiler nehire...Hadi madem emzikler gitti şimdi arkasından el sallayalım vedalasalım...Hepsinin gittiğine emin olana kadar arkasından bakıp el salladık ki eve geldiğimizde iki numara emzik diye ve tutturmaya başladı...Beklenen bir durumdu tabi bu ama katlanması kolay miydi ? Orası sorgulanır ...Bir numara o kadar zorlanmadı her sorduklarında ne yaptık ,hoop attık bebek balıklar istedi, eee el de salladık, bitti gitti değil mi ? Nasıl alalım onu geri şimdi diyerek geçti sandık ama iki numara gece 00:00 hala uyumamıştı emzik yokluğundan dolayı...Neyse sızdı bir an ohh atlattık dedik ama tabi çok erken bir karardı onun gibi kararlı bir çocuğun bu kadar kolay vazgecebilecegini düşünmemiz.Saat gece 02:00 uyandı ve meme diye başladı ağlamaya ...Vermezsek olay acıya donusecekti onun açısından ya da ben öyle hissetmiştim.Hemen evdeki acil durum için saklanan emzigini kestim ve AaA bebek balıklar bunu böyle yollamışlar deyip verdik.bir iki emri ve uyudu.Ondan sonraki birkaç gün kurtarıcı olarak çok acil olunca verdik kesik emziği. Üçüncü günün sonunda farkettik ki kesik emziğin yüzüne bakılmıyor.Ama sürekli soruluyor meme diye ..
Her seferinde yapılan işlemi baştan sona birlikte anlatıyoruz el sallıyoruz ve bir haftanın sonunda ben artık unutuldu diye düşünürken nehrin yanından geçerken emzikleri attıkları yerde resmen emziklerini arıyor olmalarını görmek hem ne kadar zor bir alışkanlıktan vazgeçtiklerini hem de ne kadar zorlandıklarını iyice kanıtlamış oldu bana...Neyse ki korktuğumuz kadar zorlu bir bırakma olmadı ama ikinci hafta hala nasıl vedalastıklarını anlatıyorlar cok şükür ki artık gülerek...Sonunda başardık diyebilirim sanırım ...
Ve çok şükür ki artık el ve kulak tutmalar tam bitmemiş olsa da eskisi kadar değil...Yeni hedef onları da bıraktırmak ama kulağımı ve elimi nehire atamıyacagimiza göre nasıl bir çözüm bulmalı bunu dusunmedeyim şu aralar...


Emzikten kurtulan

Oglan anasi

Dienstag, 5. Mai 2015

Bir annenin yalnız tatil macerasi

Elbetteki yalnız gitmedim tatile,öyle bir tarzım yok her ne kadar yalnızlığımi ve yalnız alanimi sevsem de yanımda arkadaşlarım veya sevdiklerimle tatil yapmak bana her zaman yalnız bir tatilden daha eğlenceli gelmiştir ki bu Lizbon tatili de aynen öyle oldu. En son sadece kendimi düşüneceğim bir tatili ne zaman yaptığımı sorduğumda kendime bayagi bir yıllar önceymis. Üniversite yillarindaymis benim en son sadece kendimi düşünerek yaptığım tatil.
Yola çıkarken kendimi sorguladim çok ,dogru mu yapıyordum iki minik adamı bırakıp gitmek iyi bir fikirmiydi ama en büyük destekcim olan eşime güvendim.Düzenin ben varkenkinden farklı olmayacağını çok daha aylar önce hemde çocukların ikiside hastayken ben hastanedeyken bana kanıtlamıştı ,sınavı çoktan vermişti bensizde islerin yolunda gidecegini kanıtlamıştı.Ama yine de son gün anneme anne gitmesemeydim derken yakaladım kendimi,o da bana yabancıya mi bırakıyorsun çocukları ,babalarıyla birlikteler git tadını çıkar deyince içim az da olsa rahatladı ve ilk kez sadece kendim için bir valiz hazırlayıp,düştüm arkadaşlarımla yollara.
Amacımız bir arkadaşımizin bekarlığa vedasini kutlamakti ve üç iki çocuk annesi,bir gelin adayı ve bir de bekar isvicreli bir arkadaşımızla 5 kadin güzel bir tatile yelken açtık.
Lizbon çok güzel bir şehir,kaldığımız üç gün boyunca tarihi turda yaptık bos bos tur otobüsünde yolculukta.Fiyatları Avrupadaki hemen hemen bütün şehirlerden daha uygun ,yemek,taksi ,kıyafet aklınıza ne gelirse hepsi çok uygun.Biz de 5 kafadar hem alışveriş,hem yemek herşeyin güzelce elimizden geldiğince tadını çıkardık.

Çocukları çok özledim evet hatta son gün burnumun direği sızladi özlemden,ama gerçekten de insanın yalnız kalmaya,sadece kendini düşünmeye,ne yiyeceğini ,ne giyeceğini düşünmeye ,dikkatini sadece kendine vermeye çok ama çok ihtiyacı oluyormuş.Biraz bize verilmiş ya da kendimizin seçtiği rollerden sıyrılıp ,kendimize bakmaya ihtiyacımız varmış.Bu bencillikse evet bu bencillige ihtiyaç var ,bu çocuklarını sevmemek ya da onları önemsememek de değilmiş. Çünkü yaşamın içinde üzerimize aldığımız eş,anne ,is kadını rollerinde ne yemek istediğimizi,ne içmek istediğimizi ya da en basitinden ne giymek istediğimizi hiç düşünmeden otomatik karar veriyormusuz çoğu zaman zamansizliktan.Ayrıca bütün bir gece herhangi bir bağırma ağlama olmadan gerçekten deliksiz uyuyabilmis olmak ,aslinda hiç düsünmeden yaşarken hiç üstünde durmadan nelerin hayatımızda değiştiğini bir kere daha göstermiş oldu bana.Bütün bu rollerden sıyrılıp içimizdeki kız çocuğuna ulaştığımızda huzuru yakaliyormusuz.
Döndüğümde birçok yükten siyrilmistim evet yine aynı kosturmaca icinde belkide bir haftada eski hali alacak manzara ama olsun bu deneyim yaşanmaya değerdi.Hiçbirşey yapamiyorsanizda kendinize bir kahve söyleyin ve güzel bir müzik açıp gencliginizi düşünün.Sadece yalnız olduğunuz zamanları o günlere gitmek bile size iyi gelecek eminim.

Gezenti

Oğlan anasi