Donnerstag, 23. April 2015



23 Nisan Çocuk Bayramı Kutlu Olsun

Gözlerinin içi güler çocukların, içindeki çocuğu yeşertmeyi bilenlerin de. Tertemiz bir dünya vardır içeride. Bakınca kaybolursunuz. O dünyayı kimsenin bozmasına izin vermek istemezsiniz.

Çocuklara, çocuklarımıza dünyayı versek az gelir, o kadar severiz. Çocuk sevgisini ise bir anne olarak anlatamayız, hiçbir sevgiye benzemez çünkü, ne anne sevgisine ne baba, ne de eş sevgisine.

Bunları düşününce çocuğu olmayan birinin, çocuklar için özel bir gün ilan etmesi sizce de harika birşey değil mi? Baba olmadan, olamadan her çocuğa değer vermesi?

Çocuklardan öğrenecek çok şey var. Dünyayı çocuk gözüyle görmek dileğiyle....

Kız anası


Sonntag, 19. April 2015

Eyvah Misafir Geliyor!

Haftasonu çocuklu misafir gelecek telaşı, bundan uzun yıllar önce beni 3 gün öncesinden meşgul eder ve temizlik kampına sokardı. Şimdi ne oldu da rahatladım, speedy Gonzales gibi fırıl fırıl dönmüyorum ortalıkta bilemiyorum.

Evim her daim temiz değildir, tutamadım, olmadı. Bana yakışmıyor. Sabah kalktıktan sonra günü, temizlikle açmak yerine çalışmayı veya okumayı tercih ederim. Haftalık temizlik ile misafir ağırlama temizliği bana göre farklı olsa da eşim sayesinde, evi misafire gerektiği kadar hazırlamayı da öğrendiğimden bu yana daha da rahatım. 

Tozu görmeden toz almayan biri olarak eşimin beni eğitmesine açıkmışım aslında. Yine de misafir öncesi türkleşip evde değil de müzede yaşıyormuşuz  gibi gösterme hastalığına kapılıveriyordum. Eşimin ‘Misafir için derin temizliğe girip hem kendini hem beni strese sokacaksan, misafir çağırmayalım.’ sözüne hak verdiysem de; kültürümüz gereği misafire saygıyı defalarca anlatmaya çalıştım. ‘Küçük çocuklu bir ailede mümkün olamayan birşeyi yapmaya uğraştığım gerçeğini ‘ama bunu herkes yapıyor’ savunmasıyla çürütmeye çalıştım yıllarca. ‘Nerede’ sorusuna ise tek yanıtım vardı ‘Türkiye’de’.

Kaç sene, kaç misafir öncesi aynı konuşma geçti aramızda saymadım. Her seferinde o, kendi listesindeki ilkleri (önemli olan çocuklarımız-hazırlık yüzünden çocuklarımıza zaman ayıramıyoruz-, mutlu olmamız-temizleme oranına göre geriliyoruz-, misafirlerimizle güzel zaman geçirmemiz-temizlikten bitap düşünce enerjimiz kalmıyor-), ben de kendiminkilerini (temiz ev-temizliği tüm gün sürse de-, güzel yemek-hazırlığı tüm gün sürse de-, herkesin bakımlı gözükmesi-hazırlığı birkaç saat sürse de-, misafire verilen önem-demek ki onları ailemden daha çok önemsiyorum-) kendi çapımızda sabırla aktarmaya çalıştık. O beni biraz anladı, bense onu ama sonunda o daha ağır bastı, itiraf edeyim. Savunduğu şeyler, benim de önem verdiğim kriterlerdi: Önemli olan ailemiz! Temizlik 2. planda. Misafirleri mutlu karşılamak, rahat olmak, misafir gittikten sonra üzerimizden kamyon geçmiş hissini yaşamamak için hazırlığı minimuma indirmenin yollarını beraber bulduk: Evin göründüğü kadarını temizlemek! (Tam erkek işi!)

Misafirimizin geleceğini haftalar önce bilmeme rağmen, evi temizlemeye o günün sabahı başladım ama ev 3 sene önceki aynı ev. 3 günlük işi sabaha sığdıramama mantığını ise geç kurmuş bulundum. ‘Salonu şu kadar zamanda temizliyorsam, diğer odalar+kek+börek+ masa düzeni+öğle yemeği+ kıyafet+makyaj öğleden sonraya kadar mümkün değil yetişmez’ hesabında kayboluyorum. Eşim sayesinde öğrendiğim taktikleri uyguluyorum kafamda: çalışma odasına girmezler,geç, çocuk odalarını çocuklar toplasın, tozlu değil salon kadar, onu da geç, yatak odası namahrem, oh ondan da kurtuldum, lavabolar çok önemli, küveti temizlesem n’olur temizlemesem n’olur?   
               
Yine de minimum iş, saatlerimizi aldı. Salona alıcı gözüyle tekrar bakınca, evin, temizlenecek ne kadar çok gizli köşesi varmış: Krem kutusunun tozlu yüzü, penceredeki parmak izleri, gri sandığım tablo çerçevesi, koltuk ve sehpa bacakları... Firma körlüğü denen hastalığa yakalandığımızı o zaman anladım: Gözümüzün önündeki şeyleri, 2 günden sonra görmemeye başlıyoruz.

Pratiklik, hastalık yapıp şöyle bir şey de düşündürür: Her çocuklu eve ekstra bir acil depo odası!  Dağınıklığı misafirin kalma süresince tıkabileceğiniz ve gittiklerinde yine salonun bilumum yerlerine koyabileceğiniz: Onu da denedik, denemedik değil. Çocuklar bebek yaşlarındaydı ve yine bizim yeterince zamanımız yoktu. Salonda masanın üzerinde duran tüm kağıtları, cevap verilecek evrakları, kişisel yazışmalarımızı ve tabii ‘to do list’ imizi bir karton kutuya koyup çalışma odasına götürdükten kısa bir süre sonra, uzun bir hafıza kaybına uğramıştık. Aylar sonra kutuyu ve yaptığımız süper aksiyonu hatırlayıp, içinde ödeme tarihi geçmiş olabilecek bir makbuzun varlığı şüphesiyle can havliyle deşmiştik. Çocuklu normal bir aile olmak zor zanaat, vesselam!

Bir başka çözüm: Çocuklar büyüyene kadar misafir kabul etmemek, misafirliğe gitmek. Bunu da denedik. Vicdan azabından kahrolana kadar. E artık biz de onları kabul etsek, ama 3 gün boyunca evi hazırlamak lazım, tam hazırladıktan sonra yine dağılır, çocuklar 3 gün ilgisizliği kaldırabilirler mi acaba, zamanı durdurmanın bir yolu olmalı çıkmazlarına batıp çıkarak.

Mesela uygulamak istediğim ama ev halkının tepkisinden ve kızlarım tarafından kötü değerlendirilmekten çekindiğim bir fikrim daha var: Evi beraber toplayıp temizledikten sonra, misafir gelene kadar eve girmemek! Neden olmasın? Yine de neden derseniz?:
Müzeye çevirdiğin evde yaşamaya devam eden 4 kişi olduğu için, evin hazır olduğu zaman ile misafir gelene kadar geçen sürede aynı yerler kaç defa toplanır yine??? : lavaboda havlunun düştüğünü; sehpanın üzerine toka, resim, gazetenin ışık hızıyla nereden nasıl geldiğini; mutfak tezgahının üstünü 5.kez toplamayı; odalarını dağıtmamak için çocukların, oyuncaklarını araya serpip oynamalarını sayabilirim hemen. Kontrol sırasında evin fotoğrafını çekip aile bireylerine dağıtmak istememin de bir sebebi var veya misafiri garaj önünde beklemek: ‘Aa hoşgeldiniz. Biz de bize gidiyorduk.’

Eşim kadar pişkin olup ‘bizim için geliyorlar, evi görmeye değil’ diyemesem de; değişimim sayesinde hem misafirlerin hem de misafirlere hazırlık yapmanın tadını şimdi daha iyi çıkarıyorum.

Mutlu sonu yazmama gerek yok sanırım: Tabii ki yine hep beraber çok güzel bir gün geçirdik!


Kız anası

Freitag, 17. April 2015

Bir annenin doktor bekleme odası imtihanı



Bir annenin doktor bekleme odası imtihanı

Şu kulak iltihabi ne merem birşeymis,dur durak bilmiyor bırakmadı bu kış yakamızı ...Önce iki numara iki kere geçirdi neyse oh en azından bulaşmadi bir numaraya dedim ki demez olmak en hayırlısı olurmuş.Üç  gündür yüksek ates ile bugün doktorda soluğu aldık.Her doktora gidisimizde saatler sürer bekleme odası maceramız...İki numarayı evde babaanne ile bırakıp,bir numarayi alıp doktorun yolunu tuttuk. O da ne ki bir numara tutturdu yaya diye iki numaranın onun dilindeki ismi yaya...Aklı evde kalan iki numarada kaldı.

Neyse bekleme odasında aldık soluğu ,her zamanki gibi oyuncaklara daldı ufaklık,sanki hasta benmisim gibi...Bütün oyuncakları yanıma taşıdı durdu .Sonra buldu bir puzzle getirdi elime bir tutusturdu ki kendimi ay doktor biraz geç gelse de bitirsem sunu derken buldum.Doktor erken gelse bitirelim öyle geliriz diyebilirdik. Neyse ki yine çok bekledik ve ben puzzle bitirebildim...İnanılmaz mutlu oldum yapabildim ve sonunu gördüm diye..Gerçi birkaç parçası eksikti ama olsun...Zaten ufakligin yapabilmesi mümkün değildi tek başına ,ben bile zorlandım bayağı yaparken.Demek ki anneler bekleme odasında sıkılmasın diye koymuşlar o puzzle ...

Her doktor bekleme odasına zorlu bir puzzle beklerken sıkılan annelere ve çocuklara ( ki heyecanla bekledi sonucu ) güzel bir oyalanma aracı olabilir demek ki...

Oğlan anası

Mittwoch, 15. April 2015

Bana bu ara tatil gerek !!!

Bu çocukların hiç mi pili tükenmez anacım.. Sabahin köründe ben uyanıyorum hadi ise gideceğim diye,onlara ne oluyor o saatte kalkıyorlar acaba ? Şimdi okula başladıklarında eminim yataktan kaziyacagiz...Sabah bu kadar erken kallkan henüz 2 yaşındaki miniklerin yorulup öğlen en azından 1_1.5 saat uyuması beklenir değil mi? Yok uyku bizim dogdugumuzdan beri en önemli sorunumuz oldu....Hergün aynı saatte yatırmalar, yatmadan önce herşeyi aynı sıralamada yapmalar,bir uyku rutini oluşturacağız diye günlerce evden cikmamalar, Charanosacral terapiler, uyku eğitimleri denenmeyen neredeyse hiçbirşey kalmadı ama yok uykuya gecisimiz hep zor...Özellikle iki numaranın ben uyurken hayat kaçıyor korkusuyla uyumaya direnmesi son zamanlarda ki en büyük sorunumuz.Emzigi bırakmış olmamız tuzu biberi oldu ki bu başka bir yazı konusu kesinlikle..Bir numara uyumak isterken iki numara ona izin vermeyince birbirlerine kizmalar,hala konusamasalar da el kol hareketiyle bunu anlatmaları , ya da zafer bir numaranın olup iki numaraninda kizmaktan vazgeçip ,gecenin köründe konser vermeye karar vermeleri...
Hadi uyumadilar gündüz ya da az uyudular anladım da,öğleden sonra çeşitli aktivitelerle,havanın durumuna bağlı olarak scooterla gezmeler, parkta milyon kere kaydiraktan in ciklar, sonra kumda savaşmanın ardından, eve babayla birlikte işten gelir gibi gelip, banyo yemek faslından sonra neden sızan ben oluyorum acaba? Var mi bilgisi olan ?
Elbet birgun gelecek kendileri uyuyacaklar,elbet gün gelecek beni yanlarında yatırmak bile istemeyecekler tadını çıkarmaya çalışıyorum elbetteki bu zamanların ama akşam iki satır eşimle konuşmaya, ya da boş boş dizi izlemeye ya da sadece birşeyler okumaya ihtiyacım var.Cok şey mi istedim ki acaba ???

Oğlan anasi
Türkce ingilizceden daha zor, anne!

Kücük kizim sarkici olmak istiyor. Tahmin etmeliydik bakislari geziyor esim ve benim aramda. Cünkü bebekliginden bu yana müzik tutkunu. Emekleme zamaninda daha, halinin üzerinde otururken kilise canlarina kalca kivirmayla eslik etmemis miydi?

Sarkiciliga bir itirazim yok, ta ki bu haftaya kadar. Artik sanatci ruhuyla analiz etmeye baslayan kizim, babasina beni ve dilimi cekistiriyor.

Aksam yemegi sonrasi, cocuklari yataga gönderme telasi henüz daha baslamamis, herkes koltukta kendine yer bulmus ve ruhunu dinlendiren bir ugrasi bulmusken pek zamani degildi diye düsündüm. Ama yapacak birsey yok. Söyle ki:

Kizim: "Pappi, ben sadece ingilizce ve almanca sarki söylemek istiyorum."
(Benim kas kalkti bile!!!)
Papi: "Ya dogru, tüm dünyada ünlü sarkilar genelde ingilizce."
(Diger kasima engel olamadim, kitabimin üzerinden onlari seyrediyorum.)
-"Ama almanca da söyleyebilirim, cok güzel cikiyor ses."
-"Himm"
(Bence hic himm degil. Nasil girsem aralarina, ne desem acaba?)
-Anne, biliyor musun türkce ingilizceden daha zor!
(Buradan buyurun.)
Ben: "Himm, türkceyi zor buluyorsun öyle mi?"
K-"Evet, sarkida daha da zor. Yani bak simdi (bagirarak) Come on baby!!! diyebilirsin, türkce Gel buraya!!!, ga gu oluyor.
(Bir sonraki diyalog meragi esime gecti bu arada.)
B: "Benim ana dilim türkce ama biliyorsun, kusura bakma canim (pek pedagojik olmadi ama söylemis bulundum artik) Benden dolayi türkce ögreniyorsun, öyle degil mi?"
K: (Kollarini yana acarak) Yapacak birsey yok, öyle olmus artik.

Soke olmus Kiz anasi

Montag, 13. April 2015

Blog nasıl yapılır bilen var mi ???

Yazmayı seven iki insanın yolları birgün bir yerde kesisir ve "biz bir blog yapalım birlikte" fikri doğar heyecanla...Doğar ve kalır geriye adım atması...Heyecanla alınan hesaplar, ay yapabildik yapamadık derken kendimizi ilk yazımızı yazarken buluveririz...

Aslında yola çıkış nedenimiz  hem miniklerimize güzel bir ani bırakabilmek için yazdıklarımızın bir yerde toplanmasi, hem de bizlerle birlikte aynı şeyleri yaşayan annelerle sirdas olmak, tek yürek olmak ve destek olmak birbirimize bu zorlu ama paha bicilemez annelik serüveninde...

Burada iki kız anası ve iki oğlan anasınin hayatla, çocuklarla, iş hayatıyla süren, zaman zaman mücadelelerine, zaman zaman heyecanlarina, zaman zaman isyanlarina tanık olmaya var misiniz? 

Biz sizlerle bunları paylaşmaktan çok mutluyuz..Bizimle kalın...


Oğlan Anasi
"Blogum oldu bugün benim!"

Jobsharing olur da Blogsharing olmaz mi diye yola ciktik, tüm kurallari yikmaya hazir iki anne olarak. Zamanimiz az, heyecanimiz cok olunca kendimizi sayfa önünde buluverdik.

"Blogum oldu bugün benim, kizlar!" diye heyecandan eline koluna hakim olamayan bir anne görüntüsüyle odaya girdigim zaman nasil görünüyordum bilmiyorum. Ama seneler önce planladigim, can-i gönülden istedigim bir adimi atmanin özgürlügünü cok derin hissettigimi söylemeliyim. "Off sonunda!" ve koca bir gülümseme yüzümde, sanki dünyada blogu olan tek kisi benmisim zaferiyle. 

Blogdasimla beraber anne gazeteciligi yapacagimiz bu güzel serüvende, oglan annesinin ve kiz annesinin köse yazilari tarzinda paylasimlara tanik olacaksiniz. Dünyamizi, kendi görüslerimiz ve deneyimlerimizle penceremizden dile getirmeye calisacagiz. 

Bizimle beraber bu yolculuga ciktiginiz icin simdiden tesekkürler.

Kiz anasi, 13.4.2015